Rivayet olunur ki kuşların hükümdarı olan ve Kaf Dağı’nda yaşayan Simurg,
Bilgi Ağacı’nın dallarında yaşar ve her şeyi bilirmiş. Kuşlar Simurg’a
inanır ve onun kendilerini kurtaracağını düşünürlermiş. Ama içlerinden onu
gören olmamış. Simurg ortada görünmedikçe kuşkulanır olmuşlar ve sonunda
umudu kesmişler. Simurg’un yuvası, etekleri bulutların üzerinde olan Kaf
Dağı’nın tepesindeymiş. Bir gün uzak bir ülkede bir kuş sürüsü Simurg’un
kanadından bir tüy bulmuş. Onun var olduğunu anlayan dünyadaki tüm kuşlar
toplanmışlar ve hep birlikte Simurg’un huzuruna gidip, yolunda gitmeyen
şeyler için yardım istemeye karar vermişler.
Kuşlar, Hüdhüd’ün öncülüğünde göğe doğru uçmaya başlamışlar. “Ancak yol
uzun, menzil de epey uzakmış.”
Önce “Talep Vadisi”ne girmişler önlerine sayısız zorluk çıkmış ama kuşlar
tüm zorluklara rağmen Simurg’a ulaşmak istiyormuş, bu yüzden yola devam
etmişler…
Sonra önlerinde “Aşk Vadisi” belirmiş. Kuşlar neyi var neyi yoksa bu vadide
vermiş, yakıp kül etmiş.
İsteği ve sebatı az olanlar, dünyevi şeylere takılanlar yolda birer birer
dökülmüşler.
Ardından önlerine uçsuz bucaksız “Marifet Vadisi” serilmiş. Bu vadideki yol
hem çok uzunmuş hem de türlü türlüymüş. Her kuş kendi kanadına göre yol
alıyormuş.
“Kuşkusuz herkesin yolculuğu başka olduğundan hiçbir kuşun uçuşu aynı
değilmiş.”
“Herkes kendi olgunluğuna göre görüş sahibi oluyormuş ve hakikatte yerini
buluyormuş.”
Marifet Vadisi’nin ardından “İstiğna/ Gönül Tokluğu Vadisi’ne düşmüş
yolları. Durmadan beklemeden devamlı uçmaları gerekiyormuş. Bu zamana kadar
aştıkları vadileri ve varacakları yeri düşünmeden uçmaya devam etmeleri
gerekliymiş.
Bu vadiye gelene kadar kuşların kimisi ‘Aşk Denizi’ne’ dalmış, kimisi
‘Marifet Vadisi’nde’ kopmuş sürüden. Kimi hırslanıp düşmüş ovaya, kimi
kıskanıp batmış göle.
Önce Bülbül geri dönmüş, güle olan aşkını hatırlayıp; Papağan o güzelim
tüylerini bahane etmiş (oysa tüyleri yüzünden kafese kapatılırmış); Kartal
yükseklerdeki krallığını bırakamamış; Baykuş yıkıntılarını; Balıkçıl kuşu
bataklığını özlemiş…
Ardından “Birlik Vadisi”ne ulaşmışlar. Yola devam eden kuşlar, bu vadiden
geçerken olumsuz özelliklerinden arınmış, benliklerinden sıyrılmış.
Kuşlar tam Simurg’a ulaştıklarını zannettikleri sırada “Hayret Vadisi”ne
gelmişler. Bu vadide hep bir üzüntüyle karşılaşmışlar. Bir ara hayrete
düşüp yollarını yitirmişler.
“Ben ne yapayım?” demeyi bırak bu zamana kadar bunu söyleyip durdun bundan
sonra söyleme demiş Hüdhüd diğer yolcu kuşlara.
Yorulanlar ve vazgeçenler olmuş ama bir kısmı Hüdhüd’ü dinleyip yola devam
etmeyi seçmiş.
Tam kayboldum zannettikleri sırada “Fena Vadisi”nde bulmuşlar kendilerini.
Hiçbir şeyleri kalmamış, hepsini geride bırakmışlar artık. İyiyi ve kötüyü
eritmişler yüreklerinde.
Ümitlerini yitirdikleri an nihayet Simurg’un bulunduğu yere ulaşmışlar.
Fakat geriye sadece otuz kuş kalmış. Simurg’un evinin yansımasında
kendilerini görmüşler. Anlamışlar ki, arayıp durdukları, bunca yol
geldikleri Simurg, kendileriymiş ve gerçek yolculuk kendine yapılan
yolculukmuş.
“Simurg, yolun çilesine katlananların yolun sonunda gördükleri aynadır.”
Bizim de niyetimiz, gerçek kendilik yolculuğunda kendini bilmek isteyenlere
bir ayna olabilmek ve bu yolculuğa tanıklık etmektir.
Neticede “her yol kişiye varır, kişinin kendisine.”