Sınır Eğitimi
Sınırsız bir dünya hayal edin. Hukuki, dini, toplumsal ve ahlaki sınırların olmadığı bir dünya. İnsanların sınırlarını bilmeden hareket ettiği bir dünya. Ne kadar korkutucu değil mi! Tam olarak bu yüzden en temel ihtiyacımız olan güven duygusunu hissedebilmemiz için sınırlara ihtiyacımız var.
Çocuk kurallarını bilmediği bir dünyaya doğar. Yeni doğan döneminden başlayarak çocuk etrafında sınırları gözlemleyebilir ama 2 yaş öncesinde sınır eğitimi vermek doğru değildir. 2 yaş öncesinde çocuğun gelişimsel açıdan ihtiyaçlarının karşılanması gerekir. Ağladığında sakinleştirilmeye, acıktığında doyurulmaya, sevilmeye ve ilgi görmeye, pislendiğinde temizlenmeye gibi. 2 yaşında ise çocuk anneden ayrışır ve “ben” güçlenmeye başlar. Kimliğin oluşabilmesi için bu gelişimsel dönemde sınırlar konmalıdır. Çocuğun kendini sakinleştirme, öz bakım becerilerini giderebilme, isteklerini erteleyebilme gibi beceriler kazanması için sınırlar konmaya başlar. “Anne yemeğimi yedir” dediğinde “hayır, sen kendin yiyebilirsin” denir. Her “hayır” çocuğun “ben” algısını güçlendirir. Çünkü “ben”in gelişmesi için “sen”e ihtiyaç vardır.
Sınırlar çocuğun özgürlük, güç ve güven ihtiyacını karşılar. Sınırların genel hatlarını ebeveyn belirlemekle birlikte, çocuğun kişilik özellikleri; sınırların şekillendirilmesinde önemli bir etkendir. Ayrıca, her yaş için yeniden ayarlanmalıdır. Belirlenen sınırlar, esnek ama gevşek olmayan; belirli ama tartışılamaz olmayan; tutarlı ama gerektiğinde değişebilir; zorlayacak ama incitmeyecek ve örselemeyecek nitelikte olmalıdır. Çizdiğimiz sınırların geniş, gevşek ve belirsiz olması, bir anlamda sınır olmaması anlamına gelir. Bu koşullarda çocuk, neyi, ne zaman, nasıl ve ne için yaptığını ya da yapması gerektiğini bilmediğinden, gerçek yaşama dair işe yarar deneyimler elde edememektedir. Aynı şekilde sınırların çok katı, tartışılamaz ve değiştirilemez olduğu ailelerde de sıkıntı yaşanır. Bu tarz ailelerde çocuklara yeni yollar deneme ve araştırma için gereken özgürlük verilmemekte ve öğrenme için gereken zeminler engellenmektedir. Çocukların uygun yaşam becerileri geliştirebilmeleri ve sorumluluk sahibi olabilmeleri için; açık, dengeli, tutarlı ve net kurallara ihtiyaçları vardır. Dengeli sınırlar, sınama ihtiyaçlarını azaltır, isyankârlığı engeller ve sorumluluk duygusu kazanımına yardımcı olur.
Günümüzde çocukerkil aile yapılarının çoğalmasıyla çocuğun merkeze alındığı ve isteklerinin ihtiyaç gibi görülerek karşılandığı sınırsız bir tutum sergilenmektedir. Pek çok aile çocuğa sınır koymayarak onun için en iyisini yaptıklarını düşünürler. Sınırları göz ardı eden aileler, kısa sürede çözüme ulaşmak için, kendi çocukluklarındaki istekleri bastırıldığı ve aynısını çocuklarına yaşatmak istemedikleri için, çocuklarına yeterince zaman ayıramamanın verdiği suçluluk duygusundan ötürü, başkalarının yanında kriz durumlarını yönetememekten, yeterince çocuk eğitimi konusunda bilgi sahibi olmadığı için, çocuklarının sevgisini kaybetme korkusu ve bir çok sebepten ötürü sınır koymakta zorlanırlar. Halbuki sınırları olan bir dünyaya sınırsız bir çocuk yetiştirmek öncelikle çocuğun kendisine zarar verecektir. Bu yüzden en kötü sınır koyma şekli dahi sınırsız bir çocuk yetiştirmekten iyidir.
Peki doğru sınır eğitimi nasıl verilir?
Çocuğun yaptığı olumsuz davranışın nedeni araştırılmalıdır çünkü her davranışın altında bir ihtiyaç, amaç veya sorun vardır.
Öncelikle ihtiyaçlar ve istekleri doğru ayırmalıyız. Sınır ihtiyaçlara değil, isteklere konabilir. Ve çocuğu ihtiyaçlarından değil isteklerinden mahrum bırakabiliriz. Doğru sınır koyma formülü şu şekildedir: ANLAMA-KURAL-SEÇİM.
Anlama aşamasında çocuğu anladığımızı ifade eden cümleler söyleriz. Bu cümlelerde olabildiğince çocuğun duygu ve durumunu, çocuğun kendi cümleleri ile çocuğa yansıtırız. Kural aşamasında olabildiğince net, kararlı ve şefkatli bir duruş ile sınırı ifade ederiz. Bu sınır tutarlı olmalıdır. Devamlı değişen bir kural, kural olmaktan çıkmış demektir. Kural koyarken çocuğun ihtiyaçlarını ve yaşını göz önünde bulundurmak gerekir. İhtiyaç üzerinden sınır konmaz. Seçim aşamasında ise çocuğa seçenek sunarız. Ve her seçimin bir sorumluluğu olduğu bilincini çocuğa kazandırırız.
Hemen bir örnek üzerinden gidelim.
Örnek-1: Çocuğunuz günlük bilgisayar oynama süresini aşmak istiyor olsun. Ve siz bununla ilgili bir şey söylediğinizde ağlamaya başlasın ve diretsin.
Amacınızın çocuğunuza had bildirmek olmadığını, onunla yaşadığınız bu olumsuz süreci fırsata dönüştürmek olduğunu düşünün. Çocuğunuzun tavrına dair içinizde hissettiğiniz kızgınlık duygusu var ise önce kendinizi sakinleştirin. Netlik, kararlılık ve şefkat olmadan sınır olmayacağını hatırlayın.
Çocuğunuzun kendisini ifade etmesine fırsat verin. Onu anladığınızı belli edin. Olabildiğince çocuğunuzun kendini ifade ettiği şekilde duygusunu ve durumunu yansıtın.
“seni anlıyorum. Bu durum seni çok üzdü. Sen biraz daha oynamak istiyorsun”
Hemen ardından kuralı söyleyin. Sınırlar tutarlı olmalıdır. Değişken sınırlar güven vermez. Anne babanın isteğine göre değişen sınırlar, doğru sınır koyma açısından uygun değildir.
“Her gün 1 saat bilgisayar oynayabilirsin”
ve doğru sınır koymanın son aşaması seçim. Ödül değil, ceza değil, tehdit değil; sadece seçim sunma. Seçim sunarken seçimin bir ucuna mahrum bırakacağınız şeyi koyarken bu şeyin çocuğun ihtiyacı olmadığından emin olun. Mahrum bıraktığımız şey çocuk için kıymetli olmalı. Ve mahrumiyet süresi çocuğun yaşına ve durumuna göre değişebileceği göz önünde bulundurulmalıdır.
“Eğer 1 saatten fazla bilgisayar oynamayı seçersen, 2 gün boyunca bilgisayar oynamamayı seçmiş olursun.”
Bazen de seçim aşaması yerine alternatif sunmak gerekebilir. Çocuk çok sinirlenip eşyalara, kendine ya da başkasına zarar verdiği zaman anlama ve kural aşamasından sonra alternatif sunulabilir. Ve çocuğun vurmaması için elleri tutulabilir. “seni anlıyorum. Sen çok kızgınsın. Sana izin vermediğim için çok öfkelendin. Yalnız ben vurulmak için değilim. Eğer vurmak istiyorsan yastığa vurabilirsin.”
Aileler sınırlar koymaya başladığında çocuklar ilk uygulamalarda diretebilirler. Ya da meydan okuyabilirler. Aynı örnek üzerinden gidecek olursak 1 saatten fazla oyun oynamayı seçmesine rağmen 2 gün boyunca bilgisayar oynamakta diretebilir ya da 2 gün boyunca bilgisayar oynamamanın kendileri için sıkıntı olmadığını ima edici sözler söyleyebilirler. Bu durumda anne babanın kararlılığı ve şefkatli tutumu çok önemli. Ebeveynin bu tutumu çocuğu büyütüp güçlendirirken aynı zamanda anne babasının yetkin olduğunu da hissettirecek ve çocuğa güven verecektir.
Yetişkin olarak ikili ilişkilerde problem yaşadığımız durumlara baktığımızda çoğunun sınır eğitimi ile ilgili olduğunu görüyoruz. Aileler, çocuklarına doğru sınır koyarak kendinin farkında olan, özgüvenli, duygularını tanıyan ve kontrol edebilen, başkaları ve kendi sınırlarının bilincinde olan, sorumluluklarını yerine getiren yetişkinler olmasına rehberlik edeceklerdir.
*Bu yazı Mutlu Yuva Dergisinin Haziran 2016 Sayısına Psikolog İlksen Şavkın tarafından yazılmıştır.